Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan cari hesap bakiyesi ve taraflar arasında düzenlenmiş mutabakat tutanağına dayanarak yapılmış icra takibi hk

  1. Hukuk Dairesi         2016/2511 E.  ,  2016/5121 K.
  •  

“İçtihat Metni”

Mahkemesi :Ticaret Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

– K A R A R –

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan, cari hesap bakiyesi ve taraflar arasında düzenlenmiş mutabakat tutanağına dayanarak yapılmış icra takibine itirazın iptâli, takibin devamı ve icra inkâr tazminatı istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Davacı yüklenici,davalı iş sahibidir. Mahkemece; kısa kararda takibin 21.757,91 TL üzerinden devamına karar verilip gerekçeli kararda da: “…takipte borca kısmen itiraz edildiği,itirazın da kısmen haklı bulunduğu nazara alınarak infazda tereddüt olmaması açısından dava değeri 16.564,00 TL olmasına rağmen takibin 21.757,91 TL üzerinden devamına karar verilmiştir. Bu alacağın 15.936.00 TL’lik kısmı zaten itiraz konusu yapılmadan ödenmiştir. Takip sonrası ödemeler de icra dairesince nazara alınacağından bu aşamadan sonra takibin bakiye 5.821,91 TL üzerinden devam edeceği açıktır. Hükümde takibin 5.821,91 TL üzerinden devamına ifadesinin kullanılmamasının sebebi toplam alacağı göstererek infazda tereddütü önlemekti…” şeklinde açıklamada bulunulmuştur.
6100 sayılı HMK’nın 26. maddesine göre; hakim tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır. İcra takibine konu edilen alacak 32.500,00 TL olup, ödemeler sonucunda eldeki davada harca esas değer 16.564,00 TL gösterildiği halde, mahkemece hüküm fıkrasında 21.757.91,00 TL üzerinden takibin devamına karar verilmiş, buna mukabil gerekçede ayrıca, …takip sonrası ödemeler de icra dairesince nazara alınacağından bu aşamadan sonra takibin bakiye 5.821,91 TL üzerinden devam edeceği açıktır… şeklindeki açıklamayla da karışıklığa ve infazda tereddüde yol açmıştır.
Adil yargılanma hakkı Anayasa’mızın 36/1. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bazı kararları ile Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuruya ilişkin bazı kararlarında gerekçeli karar hakkının adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden olduğu belirtilmiştir. Anayasanın 141/3. maddesine göre bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Adil yargılanma hakkının sağlanması kapsamında kararların gerekçeli olmasıyla ilgili kamu düzenine ilişkin hükümlere 6100 sayılı HMK’da da yer verilmiştir. HMK’nın 297. maddesine göre hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve
anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri yer almalı ve sonuç kısmında da taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. HMK’nın 298/2. maddede ise gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz hükmü mevcuttur.
HGK’nın 24.02.2010 tarihli 2010/1-86 Esas, 2010-108 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; “yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.”
Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası ve kısa karar arasında çelişki yaratılması; yukarıda açıklanan ve Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı prensibine ve kararların gerekçeli olması gerektiğine dair anayasa ve yasa hükümlerine de açıkça aykırıdır. Gerekçe hükmün esaslı unsurlarındandır.
Somut olayda; mahkemenin gerekçeli kararında, taraf talebi, gerekçe ve hüküm kısmında çelişki yaratılmış olduğundan yasal gerekçeyi taşıyan hüküm kurulduğundan söz edilemez. Yerel mahkemece yapılması gereken iş, kararın gerekçesi ile hüküm kısmı arasındaki çelişkiyi ortadan kaldıracak şekilde yeniden taleple bağlı kalınarak icraya elverişli bir karar vermektir. Bu nedenle işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin salt bu usulü eksikliğe dayalı olarak hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 13.12.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.