davacı şirketin  toplantısında sözü edilen S. A.'ın 5 yıl süre ile davacı şirketi münferiden temsil ve ilzama yetkili olduğuna karar verildiği, bu kararın ilan edilmekle 3.kişilere karşı şirketi bağlayacağı değerlendirildiğinde, savunmanın aksine akdî ilişkinin kurulduğunun kabulü sonucuna ulaşılmalıdır. Akdî ilişkinin kurulduğu kabul edilerek işin esasının incelenip hükme varılması gerekirken iddianın kanıtlanamadığından bahisle red kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir

<![CDATA[  Özet:     Mahkemece, davacının, taraflar arasında sözleşme düzenlendiği, davalının takip konusu mal ve hizmeti aldığı ve fatura bedelinin ödenmediği yönündeki iddialarının kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Kural olarak akdî ilişkinin varlığını kanıtlama yükü davacı taraftadır. Yazılı bir sözleşmenin varlığı kanıtlanamamış olsa da, davalının yemin teklifi davacı şirket temsilcisi tarafından yargılamanın 27.12.2012 tarihli oturumunda eda edilirken, davacı şirket temsilcisi “.....Davacı ile kesinlikle dava konusu edilen iş için sözlü anlaşma yapmış değiliz. Davacı, söz konusu inşaatta inşaat mühendisi olduğunu söyleyen dava dışı S. A. isimli bir şahısla anlaşma yapmış ve o inşaat için dava konusu yaptığı imalâtları gerçekleştirmiştir. Bu kişinin şirketimizle bir ilgisi yoktur. Şirketimizin sigortalı çalışanı da değildir.......”şeklinde beyanda bulunmuş ve bu beyanını imzası ile tasdik etmiş ise de: temyiz dilekçesine ekli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinin 04.02.2009 tarih ve 7242 sayılı örneğinde davacı şirketin 22.01.2009 tarihli toplantısında sözü edilen S. A.'ın 5 yıl süre ile davacı şirketi münferiden temsil ve ilzama yetkili olduğuna karar verildiği, bu kararın ilan edilmekle 3.kişilere karşı şirketi bağlayacağı değerlendirildiğinde, savunmanın aksine akdî ilişkinin kurulduğunun kabulü sonucuna ulaşılmalıdır. Akdî ilişkinin kurulduğu kabul edilerek işin esasının incelenip hükme varılması gerekirken iddianın kanıtlanamadığından bahisle red kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir....       Fıkra:Tümü-0       T.C. Yargıtay

  1. Hukuk Dairesi
  Esas No:2013/5679 Karar No:2014/4054
  1. Tarihi:11.6.2014
    Mahkemesi         : Antalya 3. Asliye Ticaret Mahkemesi Tarihi     : 27.12.2012 Numarası            : 2011/495-2012/494   Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:   – K A R A R –   Dava, taşeron şirket tarafından davalı yüklenici şirkete yapılan işin bedelinin tahsili amacıyla yürütülen icra takibine itirazın iptâli davasıdır. Davacı şirket taşeron, davalı şirket ise yüklenicidir. Davacı şirket vekili, müvekkili şirketin davalı yüklenici şirkete iş yapıp fatura kestiğini, ancak fatura bedelinin ödenmemesi üzerine yapılan icra takibine itiraz edildiğini belirterek, haksız olan itirazın iptalini ve % 40 ‘dan aşağı olmamak üzere inkâr tazminatına karar verilmesini talep etmiş, davalı yüklenici şirket vekili ise, akdî ilişkiyi inkâr etmiş, takibe konu faturanın teslim alınmadığını ve ticarî defterlerinde yer almadığını belirterek davanın reddini savunmuş, mahkemece davanın ve kötü niyet tazminatı taleplerinin reddine karar verilmiş, verilen karar davacı şirket vekilince süresinde temyiz edilmiştir. Antalya 10. İcra Müdürlüğü’nün 2011/3922 Esas sayılı takip dosyası incelendiğinde; alacaklı davacı şirket tarafından borçlu davalı şirket aleyhine 25.07.2010 tarihli bir adet faturaya istinaden 24.508,60 TL asıl alacak, 2.682,51 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 27.191,11 TL alacak üzerinden ilamsız takip yapıldığı, ödeme emrinin borçluya 02.05.2011 tarihinde usulüne uygun tebliğ edildiği ve borçlu davalının 06.05.2011 tarihli dilekçesi ile borca itiraz ettiği, itiraz üzerine takibin durdurulduğu ve 1 yıllık yasal süresi içerisinde itirazın iptâli davasının açıldığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, davacının, taraflar arasında sözleşme düzenlendiği, davalının takip konusu mal ve hizmeti aldığı ve fatura bedelinin ödenmediği yönündeki iddialarının kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Kural olarak akdî ilişkinin varlığını kanıtlama yükü davacı taraftadır. Yazılı bir sözleşmenin varlığı kanıtlanamamış olsa da, davalının yemin teklifi davacı şirket temsilcisi tarafından yargılamanın 27.12.2012 tarihli oturumunda eda edilirken, davacı şirket temsilcisi “…..Davacı ile kesinlikle dava konusu edilen iş için sözlü anlaşma yapmış değiliz. Davacı, söz konusu inşaatta inşaat mühendisi olduğunu söyleyen dava dışı S. A. isimli bir şahısla anlaşma yapmış ve o inşaat için dava konusu yaptığı imalâtları gerçekleştirmiştir. Bu kişinin şirketimizle bir ilgisi yoktur. Şirketimizin sigortalı çalışanı da değildir…….”şeklinde beyanda bulunmuş ve bu beyanını imzası ile tasdik etmiş ise de: temyiz dilekçesine ekli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinin 04.02.2009 tarih ve 7242 sayılı örneğinde davacı şirketin 22.01.2009 tarihli toplantısında sözü edilen S. A.’ın 5 yıl süre ile davacı şirketi münferiden temsil ve ilzama yetkili olduğuna karar verildiği, bu kararın ilan edilmekle 3.kişilere karşı şirketi bağlayacağı değerlendirildiğinde, savunmanın aksine akdî ilişkinin kurulduğunun kabulü sonucuna ulaşılmalıdır. Akdî ilişkinin kurulduğu kabul edilerek işin esasının incelenip hükme varılması gerekirken iddianın kanıtlanamadığından bahisle red kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 11.06.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.  ]]>