idare tarafından sözleşmenin feshedilmesi

Resmî Gazete
Sayı : 27046
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2004/9
Karar Sayısı : 2008/112
Karar Günü : 29.5.2008

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Çorum İş Mahkemesi



Anayasa’nın 2., 5., 10., 11. ve 60. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.

Davacı Bağ-Kur sigortalısının, Bağ-Kur sigortalılığının başlangıç tarihinin vergi kaydının başlangıç tarihi olan 1.12.1980 tarihi olarak tespitine karar verilmesi istemiyle açtığı davada, itiraz konusu kuralların Anayasaya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur.

Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“Anayasaya Aykırılık Yönünden İnceleme:

Bağ-Kur Kanununun 54. maddesi incelendiğinde usulüne göre ödenmeyen primlerin İcra İflas Yasası hükümleri gereğince sigortalılardan tahsil olunacağı belirtilmektedir. Dava konusu dönemde davacının Bağ-kur sigortalısı olarak kabul edilmesi durumunda kurumun hiçbir zararının olmayacağı ve ödenmeyen primlerin resen tahsil olunacağı sabit olduğu halde Bağ-Kur sigortalılarına böyle bir hakkın verilmemesi daha doğrusu 2654 S.Y. ile bu hakkın takip imkanının kaldırılması hak ve nesafet kuralarına aykırıdır.
Anayasamızın 2. maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” Hükmü yer almasına rağmen yukarda anlatılan düzenlemeler kazanılmış hakları ihlal eden hukuk devleti ilkesine aykırı kazanmış hakları ortadan kaldıran düzenlemeler olarak mevzuatımızdaki yerini almıştır. Ayrıca bu düzenlemeler sosyal devlet ilkesi ile de bağdaşmamaktadır. Durumları resmi belgeleri ile ispat edildiği halde sigortalıların haklarını ortadan kaldırdığı ortadadır. Anayasamızın 5. maddesinde “Devletin temel amaç ve görevleri Türk Milletini bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi koruma, kişilere ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak kişinin temel ve hak hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri ile bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.” şeklindedir.
SONUÇ VE TALEP:
Davacı hakkında uygulanan 14.4.1982 tarihli 2654 sayılı “1479 Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunun bazı maddelerinin değiştirilmesine ve bu kanuna Ek Geçici maddeler eklenmesine dair kanunla” değiştirilen 1479 S.Y.’nın 25. maddesinin 2. Bendindeki “bu suretle sigortalı olanların hak ve yükümlülükleri sigortalı sayıldıkları tarihte başlar.” Cümlesinin ve aynı kanunun ek geçici 13. maddesinin ayrıca yukarıdaki kanun hükmüne paralel olarak düzenlenen 14.3.1985 tarihli 3165 sayılı “2.9.1971 tarihli ve 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun bazı maddelerinin değiştirilmesine ve bu kanuna ek 3 madde ile 6 ek geçici madde eklenmesine dair” kanunun Ek Geçici 16 ve Ek Geçici 17. maddelerinin Anayasamızın 2., 5., 10., 11. ve 60. maddelerine aykırı olduğundan, bu maddelerin iptali için Anayasa Mahkemesine itiraz yolu ile başvurulmasına, dava dosyasının tamamının tasdikli bir örneğinin 2949 S.Y.’nın 28. maddesi gereğince Anayasa Mahkemesine gönderilmesine ve davanın Anayasa Mahkemesinin vereceği karara kadar Anayasamızın 152. maddesi gereğince geri bırakılmasına,
Dair verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 19.1.2004”


2.9.1971 günlü, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu’nun itiraz konusu ikinci fıkrayı da içeren 25. maddesi ile itiraz konusu Ek Geçici 13., Ek Geçici 16. ve Ek Geçici 17. maddeleri şöyledir:
“Sigortalılığın başlangıç ve bitiş tarihi

Madde 25 – (Değişik: 24/7/2003-4956/15 md.)
Bu Kanunun 24 üncü maddesine göre sigortalı sayılanlardan gelir vergisi mükellefi olanların sigortalılıkları, mükellefiyetin başlangıç tarihinden, gelir vergisinden muaf olanların sigortalılıkları ise Esnaf ve Sanatkâr Sicili ile birlikte kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıtlı olmak şartıyla talep tarihinden itibaren başlatılır.

Bu suretle sigortalı olanların hak ve yükümlülükleri sigortalı sayıldıkları tarihte başlar.
a) Gelir vergisi mükellefi olanların, mükellefiyetlerini gerektiren faaliyetlerine son verdikleri,
b) Gelir vergisinden muaf olanların, Esnaf ve Sanatkâr Sicili ile birlikte kanunla kurulu meslek kuruluşlarındaki üye kayıtlarının silindiği,
c) Şirketlerle ilgisi kalmayanların, çalışmalarına son verdikleri veya ilgilerinin kesildiği,
Tarihten itibaren,
d) Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığına tâbi olarak çalışmaya başlayanların, emekli keseneği kesilmeye başladığı,
e) İflâsına karar verilmiş olan tasfiye halindeki özel işletmeler ile şirket ortaklarının, özel işletmenin veya şirketin mahkemece tasfiyesine karar verildiği, iflâsına karar verilmiş olan veya tasfiye halindeki özel işletmeler ile şirket ortaklarından hizmet akdi ile çalışanların çalışmaya başladığı,
g) Gelir vergisinden muaf olan, ancak Esnaf ve Sanatkârlar Sicili ile birlikte kanunla kurulu meslek kuruluşlarındaki kayıtlara istinaden Bağ-Kur sigortalısı olanlardan bu sigortalılıklarının devamı sırasında, hizmet akdi ile çalışanların çalışmaya başladığı,
Tarihten bir gün önce,
Sona erer.
Sigortalılığı sona erenler sigortalılıklarının sona erdiği tarihten itibaren üç ay içinde Kuruma başvurarak kayıtlarını sildirmek zorundadırlar.”
“Tescilini yaptırmayanlar hakkında yapılacak işlemler
1479 sayılı Kanun ve aynı Kanunda değişiklik yapan kanunlara göre sigortalılık niteliği taşıdıkları halde bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olanların her türlü hak ve mükellefiyetleri bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte başlar.
Ancak, bu Kanuna göre zorunlu sigortalı olarak kayıt ve tescilli bulunmak kaydı ile, 1/10/1972 tarihinden bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar vergi dairelerine kayıtlı olarak kendi nam ve hesabına bağımsız çalıştıklarını belgeleyen sigortalılar belgeledikleri süreyi borçlanabilirler.
Borçlanma primleri sigortalının bulunduğu basamak üzerinden yürürlükteki prim tutarlarına göre hesaplanarak defaten veya bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren en geç iki yıl içinde ödenir. Bu süre içinde primi ödenmeyen borçlanma süreleri hizmetten sayılmaz.
Borçlanma talebi bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren bir yıl içinde Kuruma yazılı olarak yapılır ve bu süre içinde vergi dairelerince verilecek belgelerle tevsik edilir.
Çalışma belgelerinin gerçeğe uymadığı mahkeme kararı ile tespit edildiği takdirde, gerek sigortalılar gerekse belgeyi düzenleyenler hakkında genel hükümlere göre ceza kovuşturması yapılır. Ayrıca Kurumun bu yüzden uğrayacağı zararlar % 50 fazlası ve kanuni faizi ile birlikte bunlardan tahsil edilir.”
“20/4/1982 tarihinden önce tescilini yaptırmayanlar hakkında yapılacak işlemler:
1479 sayılı Kanuna 2654 sayılı Kanunla ilave edilen ek geçici 13 üncü maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen iki yıllık süre ile dördüncü fıkrasında belirtilen bir yıllık süre, bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren yeniden işlemeye başlar.”
“20/4/1982 tarihinden önce vergi dairelerine kayıtlı bulunulan sürelerin borçlanılması
20/4/1982 tarihinden önce her ne suretle olursa olsun Kuruma kayıt ve tescili yapılan ve talep tarihinde sigortalılık niteliğini taşıyanlar, 1/10/1972 ile 20/4/1982 tarihleri arasında, Kuruma veya diğer sosyal güvenlik kuruluşlarına kayıtlı bulundukları süreler dışında vergi dairelerine kayıtlı olarak kendi nam ve hesaplarına bağımsız çalıştıkları sürelerinin tamamını belgelemek şartıyla borçlanabilirler. Sigortalının ölümü halinde bu haktan, hak sahipleri de faydalanabilir.
Borçlanma primleri sigortalının bulunduğu son basamak üzerinden yürürlükteki prim tutarlarına göre hesaplanarak defaten veya bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren en geç iki yıl içinde ödenir. Bu süre içinde primi ödenmeyen borçlanma süreleri sigortalılıktan sayılmaz.
Borçlanma talebi bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren bir yıl içinde Kuruma yazılı olarak yapılır ve bu süre içinde vergi dairelerince verilecek belgelerle tevsik edilir.
Çalışma belgelerinin gerçeğe uymadığı tespit edildiği takdirde, gerek sigortalılar ve gerekse belgeyi düzenleyenler hakkında Türk Ceza Kanununun genel hükümlerine göre ceza kovuşturması yapılır. Ayrıca, Kurumun bu yüzden uğrayacağı zararlar % 50 fazlası ve kanuni faizi ile birlikte bunlardan tahsil edilir.”

Başvuru kararında Anayasanın 2., 5., 10., 11. ve 60. maddelerine dayanılmıştır.

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince, Mustafa BUMİN, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI, Ali HÜNER, Fulya KANTARCIOĞLU, Aysel PEKİNER, Ertuğrul ERSOY, Tülay TUĞCU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN ve Fazıl SAĞLAM’ın katılmalarıyla 4.3.2004 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında, öncelikle, itiraz konusu Ek Geçici Madde 17’nin davada uygulanacak kural niteliğinde olup olmadığı sorunu ele alınmıştır.
Anayasa’nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 28. maddesine göre, bir davaya bakmakta olan mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varırsa, bu hükmün iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmaya yetkilidir. Ancak, bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilmesi için, elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralın o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak yasa kuralları, bakılmakta olan davayı yürütmeye, uyuşmazlığı çözmeye, davayı sona erdirmeye veya kararın dayanağını oluşturmaya yarayacak kurallardır.
1479 sayılı Yasa’ya 14.3.1985 günlü 3165 sayılı Yasayla eklenen Ek Geçici 17. maddenin birinci fıkrasında “20.04.1982 tarihinden önce her ne suretle olursa olsun Kuruma kayıt ve tescili yapılan ve talep tarihinde sigortalılık niteliğini taşıyanlar, 01.10.1972 ile 20.04.1982 tarihleri arasında, Kuruma veya diğer sosyal güvenlik kuruluşlarına kayıtlı bulundukları süreler dışında vergi dairelerine kayıtlı olarak kendi nam ve hesaplarına bağımsız çalıştıkları sürelerinin tamamını belgelemek şartıyla borçlanabilirler. Sigortalının ölümü halinde bu haktan, hak sahipleri de faydalanabilir.” denilmiştir.
Buna göre, 20.4.1982 tarihinden önce her ne suretle olursa osun Kuruma kayıt ve tescili yapılan ve talep tarihinde sigortalılık niteliği taşıyanlar Yasa kapsamına alınmıştır. Dava konusu olayda, davacının 20.4.1982 tarihinden önce Bağ-Kur’a hiçbir şekilde kayıt ve tescilinin yapılmadığı çekişme konusu değildir. Böylece, davacının durumunun, iptali istenilen 1479 sayılı Yasanın Ek Geçici 17. maddesinin kapsamına girmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle, 1479 sayılı Yasanın Ek Geçici 17. maddesinin, itiraz başvurusunda bulunan Mahkeme’nin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, bu maddeye ilişkin başvurunun Mahkeme’nin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE, itiraz başvurusunun diğer kısımları hakkında ise dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

1479 sayılı Yasanın 25. maddesinin ilk iki fıkrasında Bağ-Kur sigortalılığının başlangıcı ile sigortalıların hak ve yükümlülüklerinin başlangıcı konuları düzenlenmiştir. Maddenin geri kalan kısımlarında ise sigortalılığın sona ermesi ile ilgili düzenlemeler yer almıştır. Yasanın 25. maddesinin birinci fıkrası ile itiraz konusu ikinci fıkrasında, “Bu Kanunun 24 üncü maddesine göre sigortalı sayılanlardan gelir vergisi mükellefi olanların sigortalılıkları, mükellefiyetin başlangıç tarihinden, gelir vergisinden muaf olanların sigortalılıkları ise Esnaf ve Sanatkarlar Sicili ile birlikte kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıtlı olmak şartıyla talep tarihinden başlatılır. Bu suretle sigortalı olanların hak ve yükümlülükleri sigortalı sayıldıkları tarihte başlar.” denilmektedir.
1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu’nun 24. maddesinde Bağ-Kur Kanunu kapsamında sigortalı sayılmanın koşulları düzenlenmiştir. Buna göre, sigortalı sayılmanın temel koşulu kişinin kendi ad ve hesabına bağımsız çalışmasının olmasıdır. Bu koşul, Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren varlığını sürdürmüştür. Bunun yanında sigortalı sayılmanın diğer bir kısım koşulları ve sigortalılığa karine oluşturan olgular zaman içerisinde farklı şekillerde düzenlenmiştir.
1479 sayılı Kanunun 24. maddesinin ilk şeklinde, bağımsız çalışma olgusunun gerçekleşmesinin yanında, sigortalılığın oluşumu için, ayrıca, kanunla kurulan meslek kuruluşlarına kayıtlı olma koşulu da aranmıştır. Bu kuruluşlara kayıt tarihi ise, sigortalılığın başlangıcı yönünden, yasal karine kabul edilmiştir.
4.5.1979 tarihinde yürürlüğe giren 2229 sayılı Yasayla, Bağ-Kur’lu olabilme yönünden, 24. maddenin öngördüğü, meslek kuruluşlarına kayıtlı olma koşulu kaldırılmış, sadece yasanın temel ilkesi olan kendi ad ve hesabına çalışma koşulunun gerçekleşmesi durumunda sigortalılığın oluşacağı kabul edilmiştir. Buna karşın, 20.4.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Yasayla, bağımsız çalışanların sigortalı olabilmeleri yönünden vergi yükümlülüğü öngörülmüş, vergiden muaf olanların da kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıtlı olmaları durumunda sigortalı sayılacakları kabul edilmiştir. Yasanın 24. maddesi 14.3.1985 günlü, 3165 sayılı Yasayla tekrar değiştirilmiş ve “gelir vergisi mükellefi olanlar, Esnaf ve Sanatkâr siciline kayıtlı bulunanlar veya kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar, … sigortalı sayılırlar” hükmü getirilmiştir.
1479 sayılı Yasa’nın 14.4.1982 günlü, 2654 sayılı Yasa ile eklenen ek geçici 13. maddesinin birinci fıkrasında “1479 sayılı Kanun ve aynı Kanunda değişiklik yapan kanunlara göre sigortalılık niteliği taşıdıkları halde bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar kayıt ve tescilini yaptırmamış olanların her türlü hak ve mükellefiyetleri bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte başlar” denilmiştir.
Ek geçici 13. maddede ayrıca, Yasanın yürürlüğe girdiği 20.4.1982 tarihinden önceki dönemde vergi mükellefi olduğu halde Kuruma sigortalı olarak tescil edilmemiş olan kişiler için geçmiş sürelere yönelik borçlanma imkanı getirilmiş ve bu borçlanma imkanının kullanılması için de Kanunun yürürlüğe girişinden itibaren Kuruma yazılı olarak yapılması öngörülen başvurular için bir yıllık başvuru süresi ve hesaplanacak prim tutarlarının ödenmesi için de iki yıllık ödeme süresi öngörülmüştür. Daha sonra, 3165 sayılı Yasayla 1479 sayılı yasaya eklenen ek geçici 16. maddenin yürürlüğe girdiği 22.3.1985 tarihinden itibaren geçmiş dönemlerin borçlanılabilmesi için sigortalılara ikinci kez, bir yıl içinde başvuru ve iki yıl içinde de prim tutarlarını ödeme olanağı tanınmıştır.

1479 sayılı Yasa’nın 20.4.1982 tarihinde yürürlüğe giren itiraz konusu ek geçici 13. maddesi, o güne kadar Bağ-Kur’a kaydını yaptırmayan ve sosyal güvenlik sistemi dışında kalan kimselerin, vergi kaydı, meslek kuruluşu kaydı vb. belgelere dayalı olarak Kurumca re’sen tescil edilmelerine ve böylece sosyal güvenlik sistemine dahil edilmelerine yol açmıştır. Bu şekilde sisteme dahil edilen vergi mükellefi kimselere ayrıca 20.4.1982 tarihinde yürürlüğe giren itiraz konusu ek geçici 13. maddede ve 22.3.1985 tarihinde yürürlüğe giren itiraz konusu ek geçici 16. maddede gösterilen süreler içinde başvurmaları ve primlerini ödemeleri şartıyla geçmişe dönük borçlanma imkanı da getirilmiş ve böylece sözü edilen kişilerin sigortalılık başlangıçlarının vergi mükellefiyetlerinin başlangıcına kadar geri götürülmesine imkan tanınmıştır. Hukuk devletinde, belli bir hakkın kullanılabilmesi için belli sürelerin öngörülmesi kazanılmış hakların ihlali olarak değerlendirilemez.
Anayasanın 10. maddesinde ifadesini bulan eşitlik ilkesi herkesin her yönden aynı kurallara tabi tutulması zorunluluğunu içermez. Önemli olan aynı hukuksal durumda bulunanların farklı muameleye tabi tutulmamasıdır. Bu açıdan bakıldığında, Bağ-Kur sigortalılarıyla SSK veya Emekli Sandığı sigortalıları arasında, bunlar aynı hukuksal statüde bulunmadıklarından eşitlik karşılaştırması yapılamaz. Keza, yukarıda açıklandığı üzere, itiraz konusu kuralla, kişinin geçmiş çalışmaları tamamen yok sayılmayıp, o güne kadar kendisinin ya da Kurumun ihmali veya kusuru nedeniyle Bağ-Kur kapsamında sosyal güvenlik sistemine dahil edilmemiş kimseler sisteme katıldığı ve bunların geçmiş çalışmalarının da geçmişe dönük primlerin ödenmesi kaydıyla sigortalılık süresine eklenmesi öngörüldüğü için itiraz konusu kurallarla Bağ-kur sigortalılarının kendi aralarında da eşitsizliğe yol açıldığı yönündeki iddia isabetli görülmemiştir. Kaldı ki, yasal yükümlülüklerini yerine getiren sigortalılarla bunları yerine getirmeyenler aynı durumda olmadığından bunlar arasında eşitlik karşılaştırması yapılamayacağı da açıktır.
İtiraz konusu yasa kurallarıyla geçmişe dönük borçlanma imkanı getirilmiş, ancak bu hakkın kullanılması belli sürelere bağlanmıştır. Böylece Bağ-Kur sigortalılarının geçmiş çalışmaları tümüyle yok sayılmamıştır. İtiraz konusu kurallarda geçmiş primlerin ödenmesi için belli hak düşürücü süreler öngörülmesi nedeniyle Devletin Anayasanın 60. maddesinde gösterilen görevlerini eksik yaptığı yönündeki iddialar da isabetli görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, 1479 sayılı Yasanın itiraz konusu ek geçici 13. maddesi ile ek geçici 16. maddesi Anayasanın 2., 10. ve 60. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
İtiraz konusu kuralların Anayasanın 5. ve 11. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.

ikinci fıkrasında ise “Bu suretle sigortalı olanların hak ve yükümlülükleri sigortalı sayıldıkları tarihte başlar” denilmektedir. Buna göre, yasa koyucu, Bağ-Kur sigortalılığı bağlamında, vergi mükellefiyetinin başlangıç tarihini aynı zamanda sigortalılığının da başlangıç tarihi olarak tespit etmiştir. Bağ-Kur sigortalılarının hak ve yükümlülüklerinin hangi tarihten itibaren veya hangi olaylara bağlı olarak başlatılacağı hususlarında Anayasada emredici bir kural bulunmadığına göre bu alanlarda yasa koyucunun takdir yetkisine sahip bulunduğu açıktır.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural Anayasa’nın 2., 5., 10., 11. ve 60. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.

24.7.2003 günlü, 4956 sayılı Yasa’nın 15. maddesiyle değiştirilen 25. maddesinin ikinci fıkrasının,
14.4.1982 günlü, 2654 sayılı Yasa’nın 13. maddesiyle eklenen Ek Geçici 13. maddesinin,
14.3.1985 günlü, 3165 sayılı Yasa’nın 24. maddesiyle eklenen Ek Geçici 16. maddesinin,
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 29.5.2008 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Başkan
Haşim KILIÇ