İhale makamı, asıl işi olmayan bir işte anahtar teslimi sözleşme ile başka birine işi vermesi ve ihale makamı konumunda bulunması durumunda, iş kazasından sorumlu tutulamaz.

Yargıtay: Anahtar teslimi sözleşme ilişkisi kapsamında ihale makamının iş kazasından sorumluluğu yoktur. Yazar: Editor İş Hukuku, İş Kazası, Yargıtay Kararları 0 9,307 Okunma Yargıtay 21. HD. 01.04.2014 tarih , 2014/4751 E, 2014/6629 K “…..Dava, iş kazası sonucu sigortalının vefatı nedeniyle anne ve kardeşlerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemlerine ilişkindir. Mahkemece, davacı müteveffa annenin maddi tazminat isteminin Kurum gelir­leri ile karşılandığından reddine, davacı müteveffa anne yararına 20.000,00 TL da­vacı kardeşler yararına ayrı ayrı 6.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 31.01.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve mülesilsilen tahsili ile davacılara ödenmesine karar verilmiştir. İş kazalarından kaynaklanan tazminat davalarının özelliği gereği, İş Kanunu’nun 77. maddesinin öngördüğü koşulları göz önünde tutarak ve özellikle yapılan işin ni­teliğine göre, işyerinde uygulanması gereken tedbirlerin neler olduğu İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün ilgili maddelerinin göz önünde tutulmak suretiyle, ince­lenmesi, işverenin hangi önlemi almadığı, alman önlemlere işçinin uyup uymadığı, gibi hususlar ayrıntılı bir biçimde incelenmek suretiyle kusurun aidiyeti ve oranının hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde belirlenmesi gerekir. (Hukuk Genel Kurulunun 16.06.2004 gün ve 2004/21-365 E.-369 K.sayılı kararı da aynı yöndedir). Bu açıklamadan olarak şüphesiz ki tarafların kusur durumu irdelenirken konu­sunda ehil bilirkişilere olayı inceletmek kadar olaya neden olan tüm saiklerin bir bü­tün olarak ele alınması ve bu kapsamda da taraflarca ortaya konulan iddia ve savun­malar ile tüm delillerin titizlikle değerlendirilerek kusurun aidiyeti ve oranına dair raporun oluşa uygun olup olmadığının tespiti gerekir. Kusur oranlarının kesin olarak tespiti hem maddi hem de manevi tazminat miktarını doğrudan etkilemesi bakımın­dan önem taşımaktadır. Zira maddi tazminat davalarında sigortalının kazanç kaybı­nın hesaplanmasında davacının kendi kusuru oranında tespit olunan kazanç kaybın­dan indirim yapılacağı gibi yine manevi tazminat davalarında hükmedilecek mikta­rının takdirinde tarafların kusur durumu yine mahkemece öncelikle dikkate alınacak­tır. Ayrıca yargılamaya konu ihtilafın sağlıklı biçimde çözülmesi için asıl işveren- alt işveren kavramlarının açıklanmasında fayda bulunmaktadır. 4857 sayılı Kanunun 2. maddesine göre bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olma­yan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasmda kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir. İş Kanunu’nun 2. maddesinin 7.fıkrasına göre bir işverenden, işyerinde yürüttü­ğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kumlan ilişkiye asıl işvercn-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur. 5510 sayılı Kanun’un 12/6. maddesi ile de asıl işveren, bu Kanunun işverene yüklediği yükümlülüklerden dolayı alt işveren ile birlikte sorumlu tutulmuştur. 4857 sayılı Kanun’un 2/7. maddesi ile işçilerin İş Kanunu’ndan, sözleşmeden ve toplu iş sözleşmesinden doğan haklan, 5510 sayılı Kanun’un 12/6. maddesi ile de Kurumun alacakları ve işçinin sosyal güvenlik hakkı daha geniş konıma-güvence al­tına alınmak istenmiştir. Aksi halde, 4857 veya 5510 sayılı Kanun’dan kaynaklanan yükümlülüklerinden kaçmak isteyen işverenlerin işin bölüm veya eklentilerini mu­vazaalı bir biçimde başka kişilere vermek suretiyle yükümlülüklerinden kaçması mümkün olurdu. Asıl işveren ile alt işverenin birlikte sorumluluğu “müteselsil sorumluluktur”. Asıl işveren, doğrudan bir hizmet sözleşmesi bulunmamakla birlikte İş Kanunu’nun 2. maddesinin 6.fıkrası gereğince alt işverenin işçilerinin iş kazası veya meslek has­talığı nedeniyle uğrayacakları maddi ve manevi zarardan alt işveren ile birlikte müteselsilen sorumludur. Bu nedenle meslek hastalığına veya iş kazasına uğrayan alt işverenin işçisi veya ölümü halinde mirasçıları tazminat davasını müteselsil so­rumlu olan asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açabilecekleri gibi yalnızca asıl işverene veya alt işverene karşı da açabilirler. Öte yandan asıl işveren ile alt işveren arasında yapılan sözleşme ile iş kazası ve­ya meslek hastalığına bağlı maddi ve manevi tazminat sorumluluğunun alt işverene ait olduğunun kararlaştırılması; bu sözleşmenin tarafı olmayan işçi veya mirasçıları da bağlamaz. Alt işverenden söz edebilmek ve asıl işvereni, aracının borçlarından sorumlu tu­tabilmek için bir takım zorunlu unsurlar bulunmaktadır. İşyerinde işçi çalıştıran bir asıl işveren bulunmalıdır. Sigortalı çalıştırmayan “işveren” sıfatını kazanamayacağı için, bu durumdaki kişilerden iş alanlar da aracı sayılmayacak ve anılan madde kapsamında dayanışmalı sorumluluk doğmayacaktır. Bir başka işveren, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde iş almalı ve sigortalı çalıştırmalıdır. İşverenlik sıfatını, alman işte ve o iş nedeniyle sigortalı çalıştırılması sonu­cunda kazanmış olması aranacaktır. Bu kişinin diğer bir takım işyerlerinde çalıştır­dığı sigortalılar nedeniyle kazandığı işverenlik sıfatının sonuca etkisi bulunmamak­tadır. İşverenden alınan iş, işverenin sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir işyeri olarak değerlendirilebilecek nitelikte olmamalıdır, aksi halde iş alan kimse aracı değil, bağımsız işveren niteliğinde bulunacaktır. İşin bütünü başka bir işverene bırakıldığında, iş anahtar teslimi verildiğinde veya işveren kendisi sigortalı çalıştırmaksızın işi bölerek ihale suretiyle farklı kişile­re vermişse, iş sahibi (ihale makamı) Yasanın tanımladığı anlamda asıl işveren ol­mayacağından, bir alt-üst işveren ilişkisi bulunmayacaktır. Alt işverenin aldığı iş, işverenin asıl işinin bölüm ve eklentilerindeki işin bir kesimi yada yardımcı işler kapsamında bulunmalıdır. Asıl işverenden alman iş, onun sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir nitelik taşımaktaysa, işi alan kimse alt işveren değil, bağımsız işveren sayılacaktır. Bu noktada belirleyici yön; yapılan işin, diğerinin bütünleyici, yardımcı parçası olup olmadığıdır. İşyerindeki üretimle ilgili olmayan ve asıl işin tamamlayıcısı niteliğinde bulunmayan bir işin üstlenilmesi halinde, alt işverenden söz etme olanağı kalmayacak, ortada iki bağımsız işveren bu­lunacaktır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulumun 24.05.1995 gün ve 1995/9-273-548 sayılı kararı da aynı yöndedir.) İhale makamı, asıl işi olmayan bir işte anahtar teslimi sözleşme ile başka birine işi vermesi ve ihale makamı konumunda bulunması durumunda, iş kazasından sorumlu tutulamaz.