Kamu alacağının öncelikle şirketin tüzel kişiliğinden tahsil edilmesi gerektiği, bunun mümkün olmaması durumunda kanuni temsilcilerinden tahsil edilebileceği hakkında

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 1.
maddesinde, Devlete, vilayet hususi idarelerine ve belediyelere ait para
cezası alacakları ve bunların takip masrafları hakkında bu kanun
hükümlerinin tatbik olunacağı belirtilmiştir.
Dolayısıyla uyuşmazlığın çözümü için 6183

T.C.
D A N I Ş T A Y
Onbeşinci Daire
Esas No : 2012/10018
Karar No : 2013/1845
Anahtar Kelimeler : Kamu Alacağının Kanuni Temsilciden Tahsili,
Anonim Şirket, Birinci Derece İmza Yetkisi
Özeti : Kamu alacağının öncelikle şirketin tüzel kişiliğinden tahsil
edilmesi gerektiği, bunun mümkün olmaması durumunda
kanuni temsilcilerinden tahsil edilebileceği hakkında.
Temyiz Eden (Davalı) : Marmara Kurumlar Vergi Dairesi Müdürlüğü
Karşı Taraf (Davacı : …
Vekili : Av. …
İstemin Özeti : İstanbul 6. İdare Mahkemesinin 30.3.2012 tarih ve
E:2011/1866, K:2012/818 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması
istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : Hamza Seyrek
Düşüncesi : Kanuni temsilcisi olduğu şirketten tahsil edilemeyen
kamu alacağının davacıdan tahsili yolunda tesis edilen dava konusu ödeme
emrinde hukuka aykırılık bulunmadığından aksi yönde verilen mahkeme
kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce gereği görüşüldü:
Dava, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun uyarınca
davacının kanuni temsilcisi olduğu şirkete verilen idari para cezasının
tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle açılmıştır.
İstanbul 6. İdare Mahkemesince; Vergi Usul Kanunu’nun 10.
Maddesinde; tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler
gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu
olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği
olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından
yerine getirileceğinin, yukarıda yazılı olanların ve bu ödevleri yerine
getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının
varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı
alacakların, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerden alınacağının
belirtildiği, davacının da 20.11.2000 tarihine kadar asıl borçlu şirkette
yönetim kurulu üyesi olduğu, bu tarihte yapılan olağan genel kurul
toplantısı sonucu davacının yönetim kurulu üyeliği görevine son verildiği,
bu kararın 26.12.2000 tarihinde tescil edildiği ve 09.01.2001 tarihli Türkiye
Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildiği, bu ilana göre davacının 21.11.2000
tarihinde yönetim kurulu üyeliğinin sona erdiği, 21.11.2000 tarihinden
itibaren ise anılan şirkete danışman olarak atandığı ve 1. derecede imza
yetkisinin verildiği görülmekle birlikte, anonim şirketin yönetim ve temsil
organının yönetim kurulu olduğu, bazı özel durumlar hariç olmak üzere bu
yetkinin yönetim kurulunun münhasır yetkisi olduğu, danışmanlık
görevinin şirketi yönetim ve temsil yetkisi vermeyeceğinin açık olduğu, bu
durumda, 21.11.2000 tarihinde kanuni temsilcilik görevi sona eren
davacının bu tarihten sonraki dönemlere ait borçların ödenmesinden
sorumlu tutulması mümkün olamayacağından, davacı adına düzenlenen
ihbarname ile tahakkuk ettirilerek vadesinde ödenmeyen 2001/7
dönemine ait para cezasının tahsili amacıyla davacı adına düzenlenen
ödeme emrinde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu
işlemin iptaline karar verilmiştir.
Davalı idare tarafından usul ve hukuka aykırı olduğundan bahisle
anılan mahkeme kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Dava konusu ödeme emrinin dayanağı, … Radyo ve Tv Yayıncılığı
A.Ş’ye ait … isimli televizyon kanalında 1-27.8.2001 tarihli arasında
yayımlanan … Temizlik Maddeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş tarafından ithal
edilen … isimli ürünle ilgili reklamların aldatıcı ve yanıltıcı olduğundan
bahisle 37.964,16-TL idari para cezası verilmesine ilişkin reklam kurulunun
14.5.2002 tarih ve 80 sayılı kararıdır.
Görüldüğü gibi ödeme emrinin dayanağı vergi ya da vergiye bağlı
bir alacak olmadığı için idare mahkemesince Vergi Usul Kanunu’nun 10.
maddesine dayanmak suretiyle hüküm kurmasında yasal isabet
bulunmamaktadır.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 1.
maddesinde, Devlete, vilayet hususi idarelerine ve belediyelere ait para
cezası alacakları ve bunların takip masrafları hakkında bu kanun
hükümlerinin tatbik olunacağı belirtilmiştir.
Dolayısıyla uyuşmazlığın çözümü için 6183 sayılı Kanun ile şirketin
anonim şirket olması nedeniyle işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte
bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun anonim şirketlerle ilgili
hükümlerinin irdelenmesi gerekmektedir.
6183 sayılı Kanun’un, kanuni temsilcilerin sorumluluğu başlıklı
mükerrer 35. maddesinde, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar
ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından
tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği
anlaşılan kamu alacaklarının, kanuni temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan
teşekkülü idare edenlerin şahsi mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine
göre tahsil edileceği, amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği
zamanlarda kanuni temsilci veya teşekkülü idare edenlerin farklı şahıslar
olmaları halinde bu şahısların, amme alacağının ödenmesinden
müteselsilen sorumlu tutulacağı kurala bağlanmıştır.
Buna göre, kamu alacağının öncelikle tüzel kişilerden tahsil
edilmesi, tahsil olanağı bulunmadığı zaman da kanuni temsilcilerden tahsili
yoluna gidilmesi gerekmektedir.
O halde davacının anonim şirketin kanuni temsilcisi olup
olmadığının ortaya konulması zorunlu bulunmaktadır.
Dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan 6762
sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 269. maddesinde, anonim şirketin,
sermayesi belirli ve paylara bölünmüş olan, borçlarından dolayı yalnız
malvarlığıyla sorumlu bulunan şirket olduğu, 277. maddesinde, bir anonim
şirketin kurulması için şirkette pay sahibi en az beş kurucunun
bulunmasının şart olduğu, 317. maddesinde, anonim şirketin yönetim
kurulu tarafından idare ve temsil edileceği, 319. maddesinde, yönetim
kurulunun en az bir üyesine şirketi temsil yetkisi verileceği, esas sözleşme
ile temsil yetkisinin ve idare işlerinin hepsinin veya bazılarının yönetim
kurulu üyesi olan murahhaslara veya pay sahibi olmaları zorunlu
bulunmayan müdürlere bırakılabilmesi için genel kurula veya yönetim
kuruluna yetki verilebileceği, 321. maddesinde ise, temsile yetkili olanların
şirketin amaç ve konusuna dahil olan her nevi işleri ve hukuki işlemleri
şirket adına yapmak ve şirket unvanını kullanmak hakkını haiz oldukları
hükme bağlanmıştır.
Bu kanunu yürürlükten kaldıran 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda
da benzer hükümlere yer verilmiştir.
Belirtilen mevzuattan da anlaşılacağı üzere, anonim şirketin genel
olarak yönetim kurulu tarafından temsil ve idare edileceği ancak esas
sözleşmede yer almak şartıyla genel kurul veya yönetim kurulu tarafından
temsil ve idare yetkisinin tamamının ya da bir kısmının pay sahibi olmayan
üçüncü kişilere devredilebileceği açıktır.
Dosyanın incelenmesinden; anonim şirketin 21.11.2000 tarihli
olağan genel kurulu kararı uyarınca davacının yönetim kurulu üyeliğinin
sona erdiği ve şirkette danışman olarak görevlendirildiği, 21.11.2000 tarih
ve 41 no’lu yönetim kurulu kararına göre de yönetim kurulu başkanı ve
üyeleri gibi davacının 1. derece imza yetkilisi olduğu, anonim şirkete ait
imza sirkülerinin 4. maddesinde belirtilen konularda bir yönetim kurulu
üyesi ile 5. maddesinde belirtilen konularda ise 2. derece imza yetkilisi olan
bir kişi ile şirketi temsil ve idareye yetkili olduğu, bu hususların da
09.01.2001 tarih ve 5210 sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde
yayımlandığı anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla her ne kadar şirkette danışman olarak görevlendirilmiş
olsa da, yönetim kurulu üyesi olmayan hatta şirkete ortak dahi olmayan
kişilerin de kanuni temsilci olarak atabilmesinin mümkün olması ve
davacının da 1. derece imza yetkisine sahip ve bazı konularda şirketi
temsile yetkili olması karşısında şirketin kanuni temsilcilerinden olduğu
tartışmasızdır.
Başka bir deyişle kanuni temsilci olan davacıdan, şirketten tahsil
olanağı bulunmayan kamu alacağının istenmesinde hukuka aykırılık
bulunmamaktadır.
Ancak kamu alacağının tahsil edilebilmesi için dayanağı tahakkuk
işlemine karşı dava açılıp açılmadığının, açıldıysa sonucuna göre karar
verilmesi gerekmektedir.
Bu durumda, idare mahkemesince dava konusu ödeme emrinin
dayanağı tahakkuk işlemine karşı dava açılıp açılmadığı, açıldıysa karar
verilip verilmediği ortaya konulduktan sonra karar verildiyse bu karar göz
önünde bulundurulmak suretiyle karar verilmesi gerekirken, aksi yönde
verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı Kanun’un 49. maddesine uygun
bulunan davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne, İstanbul 6. İdare
Mahkemesinin 30.3.2012 tarih ve E:2011/1866 K:2012/818 sayılı kararının
bozulmasına, dava dosyasının yeniden bir karar verilmek üzere anılan
Mahkemeye gönderilmesine, 06.03.2013 tarihinde oybirliğiyle karar
verildi.