Sipariş mektubunda 2 adet örnek ajanda gösterildiği gibi 1 adet özel teknik şartname de bu mektuba eklenmiştir. Görülüyor ki, taraf iradeleri ile taraflar arasında karşılıklı edimleri içeren bir eser sözleşmesi oluşmuştur. Kural olarak eser sözleşmesi taraflardan biri diğer tarafın vermeyi taahhüt ettiği bedel karşılığında bir şey imalini içeren bir akittir. Eser sözleşmesi herhangi bir şekle bağlı tutulmamıştır

Davalı, 500 adet ajandanın basımı için davacıya 23.10.1986 tarihli mektupla siparişte bulunmuş, davacı da 27.10.1986 tarihli mektup ile siparişi kabul etmiştir. Sipariş mektubunda 2 adet örnek ajanda gösterildiği gibi 1 adet özel teknik şartname de bu mektuba eklenmiştir. Görülüyor ki, taraf iradeleri ile taraflar arasında karşılıklı edimleri içeren bir eser sözleşmesi oluşmuştur. Kural olarak eser sözleşmesi taraflardan biri diğer tarafın vermeyi taahhüt ettiği bedel karşılığında bir şey imalini içeren bir akittir. Eser sözleşmesi herhangi bir şekle bağlı tutulmamıştır (BK. m. 355).

O halde eser sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıkların öncelikle tarafların kararlaştırdıkları kurallara ve yasada öngörülen özel hükümlere göre çözümlenmesi gerekir.

Bu cümleden olarak iş sahibi eseri teslim aldıktan sonra, işlerinin elverdiği ölçüde o şeyi muayene etmek ve kusurları varsa bunları yükleniciye bildirmek zorundadır. Açık ayıbın derhal yükleniciye bildirilmesi gerektiği gibi gizli ayıp niteliğinde olan kusurların ortaya çıkması halinde de aynı süre içinde yükleniciye ihbarı gerekir. İhbarın tabi olduğu süre taraflar arasındaki sözleşmede açıklanmadığı taktirde Borçlar Kanunu`nun 359/1. maddesinde belirtildiği üzere bunun “işlerin mutad cereyanına göre” saptanması yasa gereğidir.

Somut olayda davacının dizgi, baskı ve ciltlenmesini üstlendiği ajandaları 10.12.1986 tarihinde davalıya teslim etmiş, ancak faturasını 18.12.1986 tarihinde düzenlemiştir. Bunun üzerine davalı iş sahibi aradan bir hafta geçmeden muayene komisyonu oluşturmuş olup bu komisyonun ajandalarda ayıpları belirten 26.12.1986 tarihinde hazırladıkları tutanak 30.12.1986 tarihinde davalı şirketin temsile yetkili organı tarafından onaylanmıştır. Burada önemli olan husus eserdeki ayıbın şirket temsilcisince öğrenildiği tarihin saptanmasıdır. Kuşkusuz ayıp ihbarını yapacak organ şirketin onay yetkisini haiz organı olması gerekir. Çünkü sözleşmenin tarafı da bu organdır. Öyle ise ihbar yükümlülüğünün saptanmasında yasada öngörülen “işlerin mutad cereyanına” ilişkin sürenin bu onay tarihinden başlatılması gereklidir. Davalı şirket 30.12.1986 tarihinde eserdeki kusurları öğrenmesi üzerine bunları karşı tarafa makul bir süre içinde 2.1.1987 tarihinde ihtar ettiği anlaşılmaktadır. 1 Ocak tarihi resmi tatil olduğu gözönünde tutulunca ihbarın iki gün gibi kısa bir süre içinde yapılmış olduğu ortadadır.

O halde 4.2.1988 tarihli bilirkişi kurulu raporunda tesbit edildiği üzere davalı şirketin reklamını yapacak olan ajandaların her türlü ayıp ve hatadan ari olması gerekir. Örneğine, özel teknik şartnameye uygun olarak hazırlanmayan dava konusu ajandaları davalı şirketin kabul etmemekte haklı olduğu belirtildiğine göre Borçlar Kanunu`nun 360/1. maddesi gereğince davanın reddi gerektiği halde ticari satış ve trampa akitleri için düzenlenmiş bulunan Türk Ticaret Kanunu`nun 25. maddesi hükmünün olayda uygulanması suretiyle hüküm kurulması yanlıştır (15. HD. 30.5.1989, 1784/2573).