, taraflar arasında sözleşmenin feshi konusunda taraf iradelerinin birleştiğinden söz edilemeyeceği gibi, mahkemece sözleşmenin feshine dair bir karar da verilmemiş, aksine sözleşmenin ayakta olduğu kabulüne dayalı olarak nama ifaya ve satışa izin kararı verildiği açıktır. Bu durumda, sözleşme halen geçerli bir sözleşme olduğundan, 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 106. ve diğer maddeleri uyarınca temerrüt kuralları dahilinde davacı arsa sahiplerinin taleplerinin değerlendirilip, buna uygun bir karar verilmesi gerekirken sözleşmenin feshedildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmadığı gibi, karar başlığında davacı Dimitra Köknar olduğu halde, yerine onun adına hareket ederek davayı takip eden avukata vekaletname veren Ü.. Ç..'nun adının davacı olarak yazılmış olması da doğru değildir..

<![CDATA[

T.C. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi

Esas No:2014/559 Karar No:2014/1406 K. Tarihi:3.3.2014 Mahkemesi :İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi Tarihi :17.02.2011 Numarası :2009/252-2011/57 Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davacılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış, eksiklik nedeniyle mahalline iade edilen dosya ikmâl edilerek gelmiş olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü: – K A R A R – Dava, arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmesinin ifasında yüklenicinin temerrüde düşmesi nedeniyle kira tazminatı istemine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine dair verilen karar davacı arsa sahipleri vekilince temyiz edilmiştir. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 355 vd maddelerinde düzenlenen eser sözleşmelerinin özel bir bir türü olan arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmeleri, taşınmaz satış vaadini de içerdiğinden resmî şekilde yapılması zorunlu olduğu gibi, aynı sebeple feshi de, ancak taraf iradelerinin birleşmesi ya da mahkemece bu yönde bir karar verilmesi halinde söz konusu olacaktır. Sözleşmeler hukukuna egemen olan temel ilkelerden, fesih iradesinin karşı tarafa varmasıyla birlikte sözleşmenin feshedilmiş olmasına ilişkin kural bu tür sözleşme ilişkilerinde uygulanmaz. Somut olayda, davacı arsa sahiplerince keşide edilen İzmir 20. Noterliği’nin 30.06.2008 tarih ve 15896 yevmiye sayılı ihtarnamesi ile sözleşmede gösterilen edimlerin süresinde yerine getirilmediği gerekçesiyle sözleşmenin tek taraflı olarak feshedildiği davalı yükleniciye bildirilmişse de, yüklenicinin Aliağa 2. Noterliği’nin 14.10.2008 tarih ve 7832 yevmiye sayılı ihtarnamesi ile fesih iradesini kabul etmediklerini bildirdiği, yine Aliağa 1. Noterliği’nin 29.06.2010 tarih ve 9255 yevmiye sayılı ihtarnamesi ile kendi hisselerine düşen bağımsız bölümler yönünden arsa sahiplerini tapuda ferağa davet ettikleri anlaşılmaktadır. Ayrıca, davacı arsa sahipleri tarafından açılan, sözleşmenin feshi talebini içeren İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2009/245 Esas sayılı dosyası takip edilmediğinden işlemden kaldırılmış ve sonrasında mahkemece davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Diğer taraftan, arsa sahiplerince Aliağa Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2009/216 Esas sayılı dosyasında 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 97. maddesi uyarınca yüklenici namına ifa ve satışa izin talep edildiği, bu talebin kabul edilerek nama ifa ve satışa izin kararı verildiği, bu kararın da Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 23.05.2013 tarih ve 2013/1190-3447 Esas ve Karar sayılı ilamıyla onandığı anlaşılmaktadır. Yapılan bu tespitler birlikte değerlendirildiğinde, taraflar arasında sözleşmenin feshi konusunda taraf iradelerinin birleştiğinden söz edilemeyeceği gibi, mahkemece sözleşmenin feshine dair bir karar da verilmemiş, aksine sözleşmenin ayakta olduğu kabulüne dayalı olarak nama ifaya ve satışa izin kararı verildiği açıktır. Bu durumda, sözleşme halen geçerli bir sözleşme olduğundan, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 106. ve diğer maddeleri uyarınca temerrüt kuralları dahilinde davacı arsa sahiplerinin taleplerinin değerlendirilip, buna uygun bir karar verilmesi gerekirken sözleşmenin feshedildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmadığı gibi, karar başlığında davacı Dimitra Köknar olduğu halde, yerine onun adına hareket ederek davayı takip eden avukata vekaletname veren Ü.. Ç..’nun adının davacı olarak yazılmış olması da doğru değildir. Kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir. SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı arsa sahipleri vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün davacı arsa sahipleri yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 03.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.]]>