vekaletnameyi sahte olarak düzenleyip kullandıkları gerekçesi ile vekil A. K. (B.) ile davalı B. Y. hakkında Ankara 9.Ağır Ceza Mahkemesinde görülen ceza davası sonucunda, vekaletnamenin sahte olduğu belirlenerek vekil A.'in cezalandırılmasına, Bekir'in yeterli delil elde edilemediğinden beraatine karar verilerek kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, önceden usul hükümlerine dayanarak verilen red kararının “davalı H.'in iyiniyetli olup olmadığının araştırılması gereğine” değinilerek Dairece bozulması üzerine, bu kez yapılan araştırma sonucunda davanın reddine karar verilmiş ise de; çekişmeli taşınmazın sahte vakaletname ile B.'e ve onun vekili K. aracılığı ile H.'e temlik tarihlerinin birbirine yakın olduğu, taşınmazın temlik tarihindeki gerçek değeri ile temlikler sırasında gösterilen bedeller arasında aşırı fark bulunduğu, daha yüksek bir bedelle davalı H.'in satın aldığı savunmasının ödeme belgeleri ile kanıtlanamadığı, davalı son alıcı H.. ile temliki işlemi yapan B. vekili K.. D.'in aynı yer Gerede nüfusuna kayıtlı olup öteden beri tanıştıkları, nitekim temlikten sonra davalı H.. ile yüklenici sıfatı ile K.'in dava konusu yer üzerinde inşaat yapılması kastıyla aralarında kat karşılığı inşaat sözleşmesi yaptıkları, bu durumda aralarında iş ve çıkar ilişkisi ve birliği bulunduğu, davalı tarafın tanık beyanlarının soyut düzeyde kaldığı ve hükme esas alınamayacağı sabittir…. Bu durumda, davalı H.'in durumu bilen yada bilmesi gereken konumunda olduğu kuşkusuzdur. O halde, anılan davalı H.'in Türk Medeni Kanununun 1023.maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı açıktır…. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.

T.C.
Yargıtay
1. Hukuk Dairesi

Esas No:2010/10427
Karar No:2010/13077
K. Tarihi:8.12.2010

MAHKEMESİ : ANKARA 9. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/05/2010
NUMARASI : 2008/370-2010/223

Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakan babası B.. B.. adına kayıtlı .. ada .. parseldeki 426/471 payın sahte vekaletnameye dayalı olarak ve çok düşük bedelle davalı B..’e devredildiğini, taşınmazın kısa bir süre içinde davalı B.. ile işbirliği içinde bulunan diğer davalı H..’e yine çok düşük bir bedelle temlik edildiğini, B.. B. mirasçıları arasında yapılan miras taksim sözleşmesinde dava konusu yerin tek hak sahibinin kendisi olduğunu ileri sürüp, davalı adına olan 426/471 hissenin iptali ile adına tescilini istemiştir.
Davalılar, dava konusu taşınmazı tapu kaydına güvenerek ve iyiniyetle emlakçı vasıtası ile satın aldıklarını bildirip davanın reddini savunmuşlardır.
Davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, Dairece; “eksik inceleme ve araştırma ile karar verilmesinin doğru olmadığı” gerekçesiyle bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda mahkemece, 2.el konumunda olan kayıt malikinin iyiniyetli olduğunun anlaşıldığı grekeçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, sahtecilik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu .. ada .. parsel sayılı arsa vasıflı taşınmazın 426/471 payı davacının mirasbırakanı B. B.. adına kayıtlı iken A. Noterliğinin 26.06.2001 tarihli vekaletnamesi ile vekili A. B. (K.) tarafından 28.06.2001 tarihli akitle davalı B. Y. onun da vekili K. D. aracılığı ile 13.09.2001 tarihinde davalı H. D.’a satış yoluyla temlik ettikleri, H. D.’ın aynı taşınmazdaki Belediye ye ait 45/471 payı da 19.03.2003 tarihinde satın aldığı ve B. Y.’ın vekili olan K. D. ile 29.12.2003 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesini akdettikleri, bu arada B. B.’ın 16.03.2002 tarihinde öldüğü ve mirasçı olarak eşi G. ile davacı kızı A.’ı bıraktığı, mirasçıların kendi aralarında yaptıkları 30.09.2002 tarihli sözleşmeye göre dava konu taşınmazdaki B. payının davacıya isabet ettiği görülmektedir.
Davacı A.’ın şikayeti üzerine 26.06.2001 tarihli vekaletnameyi sahte olarak düzenleyip kullandıkları gerekçesi ile vekil A. K. (B.) ile davalı B. Y. hakkında Ankara 9.Ağır Ceza Mahkemesinde görülen ceza davası sonucunda, vekaletnamenin sahte olduğu belirlenerek vekil A.’in cezalandırılmasına, Bekir’in yeterli delil elde edilemediğinden beraatine karar verilerek kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, önceden usul hükümlerine dayanarak verilen red kararının “davalı H.’in iyiniyetli olup olmadığının araştırılması gereğine” değinilerek Dairece bozulması üzerine, bu kez yapılan araştırma sonucunda davanın reddine karar verilmiş ise de; çekişmeli taşınmazın sahte vakaletname ile B.’e ve onun vekili K. aracılığı ile H.’e temlik tarihlerinin birbirine yakın olduğu, taşınmazın temlik tarihindeki gerçek değeri ile temlikler sırasında gösterilen bedeller arasında aşırı fark bulunduğu, daha yüksek bir bedelle davalı H.’in satın aldığı savunmasının ödeme belgeleri ile kanıtlanamadığı, davalı son alıcı H.. ile temliki işlemi yapan B. vekili K.. D.’in aynı yer Gerede nüfusuna kayıtlı olup öteden beri tanıştıkları, nitekim temlikten sonra davalı H.. ile yüklenici sıfatı ile K.’in dava konusu yer üzerinde inşaat yapılması kastıyla aralarında kat karşılığı inşaat sözleşmesi yaptıkları, bu durumda aralarında iş ve çıkar ilişkisi ve birliği bulunduğu, davalı tarafın tanık beyanlarının soyut düzeyde kaldığı ve hükme esas alınamayacağı sabittir.
Bu durumda, davalı H.’in durumu bilen yada bilmesi gereken konumunda olduğu kuşkusuzdur. O halde, anılan davalı H.’in Türk Medeni Kanununun 1023.maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı açıktır.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün HUMK.’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.