Yıkım kararı doğrudan yapıya yönelik bir idari işlem olduğundan, bu işlemin icrası durumunda yapının üzerinde inşa edildiği taşınmazın maliki olan davacı idarenin olumsuz yönde etkileneceği açıktır. Dolayısıyla maliki olduğu taşınmazın üzerinde bulunan yapının yıkımı ile davacı arasında kişisel, güncel, meşru ve makul bir ilişkinin bulunduğu, yıkım işleminin davacının kişisel menfaatini ihlal edeceği sonucuna ulaşılmaktadır

ÖZET : Dava, encümen kararının iptali istemidir. Yıkım kararı doğrudan yapıya yönelik bir idari işlem olduğundan, bu işlemin icrası durumunda yapının üzerinde inşa edildiği taşınmazın maliki olan davacı idarenin olumsuz yönde etkileneceği açıktır. Dolayısıyla maliki olduğu taşınmazın üzerinde bulunan yapının yıkımı ile davacı arasında kişisel, güncel, meşru ve makul bir ilişkinin bulunduğu, yıkım işleminin davacının kişisel menfaatini ihlal edeceği sonucuna ulaşılmaktadır. Bu durumda, yıkım işlemi bakımından davacının ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddedilmesinde yasal isabet görülmemiştir.
KARAR :
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin Hukuk Devleti olduğu belirtilmektedir. Hukuk Devletinin öğesi olan idarece tesis edilen işlemlerin hukuka uygunluğu ve sonuçta idarenin hukuka bağlılığının yargısal denetimi iptal davaları yoluyla sağlanır.
İdari işlemlerin hukuka uygunluğunun yargı yoluyla denetimini amaçlayan iptal davasının görüşülebilmesi için ön koşullardan olan “dava açma ehliyeti” iptal davasına konu kararın niteliğine göre idari yargı yeterince değerlendirilmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin 1. fıkrasının ( a ) bendinde iptal davaları, “idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar” olarak tanımlanmıştır.
Yıkım kararı doğrudan yapıya yönelik bir idari işlem olduğundan, bu işlemin icrası durumunda yapının üzerinde inşa edildiği taşınmazın maliki olan davacı idarenin olumsuz yönde etkileneceği açıktır. Dolayısıyla maliki olduğu taşınmazın üzerinde bulunan yapının yıkımı ile davacı arasında kişisel, güncel, meşru ve makul bir ilişkinin bulunduğu, yıkım işleminin davacının kişisel menfaatini ihlal edeceği sonucuna ulaşılmaktadır.
Bu durumda, yıkım işlemi bakımından davacının ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddedilmesinde yasal isabet görülmemiştir (Danıştay 6. Dire, 1.2.2010, 5411/948).